Uluslararası Katılımlı “Aşı Kararsızlığı Çalıştayı”
Türkiye Milli Pediatri Derneği (TMPD) tarafından düzenlenen Uluslararası Katılımlı Aşı Kararsızlığı Çalıştayı 30.10.2019 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilmiştir. Çalıştayın amacı; dünyada ve ülkemizde aşı kararsızlığı ve aşı reddinin sıklığını ve nedenlerini tartışmak, aşı kararsızlığı olgularına tıbbi, hukuki ve sosyal yaklaşımları belirlemek ve aşı kararsızlığının önlenmesine yönelik ulusal ve uluslararası düzeyde çözüm önerilerini değerlendirmektir. Çalıştaya; Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri, İtalya, Romanya, Hindistan, El Salvador, Malezya, Azerbaycan ve Kosova’dan katılım olmuştur.
Çalıştayın açılış konuşmaları International Pediatric Association (IPA)(Dünya Pediatri Kurumu) Gelecek Dönem Başkanı ve TMPD Genel Sekreteri Prof. Dr. Enver Hasanoğlu ve IPAF Başkanı William Keenan tarafından yapılmıştır. Keenan, TMPD’nin her yıl farklı bir konu üzerinde gerçekleştirdiği çalıştayda birlikte olmaktan memnuniyetini belirtmiş ve enfeksiyon hastalıklarını önlemede aşılamanın önemini vurgulamıştır. Aşı kararsızlığını önlemede klinik, sosyal ve iletişim biliminin çocuğun yüksek yararı için kullanılması gerektiğini ifade eden Keenan, bağışıklama uygulamalarının sosyal yönünü vurgulamıştır. Hasanoğlu açılış konuşmasında; aşılama ile her sene ortalama 2-3 milyon ölümün önlendiğini ve bütün dünyada aşı kapsayıcılığı en yüksek olursa 1.5 milyon ölümün daha engelleneceğini belirtmiş, buna karşın son yıllarda aşı kararsızlığı ve aşı reddi olgularında artış olduğunu bildirmiştir. Aşılama ile çiçek hastalığının eradike edildiğini, çocuk felcinin neredeyse ortadan kaldırıldığını ve kızamığa bağlı ölümlerin %80 oranında azaltıldığını belirten Hasanoğlu, çocukların aşılanmasında sorun olduğu takdirde toplumun da duyarlı hale geldiğinin altını çizmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) ülkelerin %90’ından fazlasında aşı kararsızlığının olduğunu bildirdiğini ve dolayısıyla bu konunun DSÖ tarafından da önem verilen bir başlık haline geldiğini vurgulayan Hasanoğlu, DSÖ verilerine göre 2018 yılında Avrupa Bölgesinde 53.000 civarında kızamık vakası görülmüş olduğunu belirtmiştir. Aşı kararsızlığının nedenleri arasında aşının gerekli görülmemesi, aşının yeterli miktarda üretilememesi ve aşıya güvensizliğin temel nedenler olduğunu belirten Hasanoğlu, aşı kararsızlığının önlenmesinde pediatristlerin kilit rol oynadığını, ailelerin yansıra politikacı ve kanun koyucuların da aşının gerekliliği konusunda ikna edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Konuşmasında ayrıca sosyal medyanın bilgi paylaşımındaki gücünü vurgulayan Hasanoğlu, AAP’nin sosyal medyada doğru bilgi paylaşımını sağlamak üzere sosyal medya şirketleri ile yaptığı anlaşmadan bahsetmiştir.
Çalıştayın başlığı “Mevcut Durum” olan ilk panelinde dünyada ve ülkemizde aşı kararsızlığının durumu tartışılmıştır. Panelin ilk konuşmacısı Romanya Pediatri Derneği Başkanı Doina Plesca Romanya’da son yıllarda ortaya çıkan kızamık salgınından bahsetmiştir. Kızamığın bir halk sağlığı sorunu olduğunu, çok bulaşıcı olduğunu ve ölümle sonuçlanabilecek birçok komplikasyona neden olduğunu belirten konuşmacı, bu virüsün immun yetmezlik durumunda komplikasyon ve ölüme neden olduğunu, immun supresyon, bakteriyel süper enfeksiyon, pnömoni, beyin hasarı, sağırlık ve ölüme yol açabileceğini vurgulamıştır. Avrupa Birliği ülkelerinde görülen kızamık olgularının %14.3’ünün süt çocuklarında ve %11.7’sinin ise 10 yaş üzerindeki çocuklarda görüldüğünü bildiren Plesca, 2016-2019 yılları arasında 44.074 vakanın bildirildiğini, insidansın yüksek bulunduğunu ve en çok olgunun ise Romanya, İtalya ve Fransa’da görüldüğünü belirtmiştir. DSÖ Avrupa Bölgesi olarak değerlendirildiğinde ise; en çok olgunun Ukrayna, Gürcistan ve Kuzey Makedonya’da görüldüğünü bildirmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde 704 vaka görülmesinin ardından bu ülkenin uluslararası seyahat yapan vatandaşlarını uyarmaya başladığını bildiren Plesca, Romanya’da görülen salgının küresel bir sorunun parçası olduğunu önemle vurgulamıştır. Konuşmacı, Romanya‘da kızamık aşısının rutin olarak uygulamasından önce yılda 60.000-150.000 vakanın görüldüğünü, 2004’te tek doz yapılan MMR aşısının 2005’te 2 doz olarak (12-15. aylarda ve 6-7 yaş) yapılmaya başlandığını ve aşılama ile vakaların azaldığını bildirmiştir. Son yıllarda aşının kapsayıcılığında azalma olduğunu ve ikinci dozda kapsayıcılığın %80’in altına düştüğünü belirten Plesca, Romanya’da 2019’da aşılama oranının %90’ın altında olduğunu vurgulamıştır. Plesca, Romanya’da kızamıkla ilişkili olarak ölen 64 olgunun biri dışında hepsinin aşılanmamış 1 yaş altı çocuklar olduğunu bildirmiştir. Konuşmacı, Romanya’da gözlenen kızamık salgının altında yatan temel nedenlerin aşı karşıtlığı, otoriteye güven azlığı ve aşının elde edilmesinde yaşanan zorluklar olduğunu vurgulamıştır. Plesca, konuşmasının sonunda ülkede yaşanan kızamık sorununun önlenmesi için şu anda aşı kampanyalarının devam ettiğini, sağlık personellerine eğitim verildiğini, medyada halk eğitimi kampanyalarının yapıldığını, aşı ile ilgili olarak devlet kurumlarının web sitesinde bilgi verildiğini ve aşı ile ilgili bir kanun tasarısının hazırlandığını bildirmiştir.
Çalıştayın birinci panelinin ikinci konuşmacısı Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Ceyhan Türkiye’de aşı kararsızlığı ile ilgili bir konuşma yapmıştır. Ülkemizde aşılama ile ilgili olarak günümüze kadar önemli sorunların gözlenmediğini belirten Ceyhan, son zamanlarda aşı kararsızlığı ve aşı reddi olgularının artmaya başladığını vurgulamıştır. Ceyhan, genel olarak bakıldığında; aşı kararsızlığına etki eden faktörlerin bağlantısal etkiler, kişisel ve sosyal grup etkileri ve aşılama ile ilgili etkiler olduğunu ifade etmiştir. Aşı kararsızlığında özellikle politikacılar, dini gruplar, sosyoekonomik nedenler, sağlık ve korunma ile ilgili inanç ve davranışlar ve iletişim ve medyanın önemli olduğunu ve bu faktörlerin ülkeler arasında ve aynı ülkenin değişik bölgelerinde farklılık gösterebildiğini belirtmiştir. Aşı kararsızlığı olan bireylerin toplum liderlerinden, dini liderlerden, kendi deneyimlerinden ve yazılı ve görsel medyadan etkilendiklerini bildiren Ceyhan, bağlantısal etkenlerde en önemlisinin komplo teorileri olduğunu vurgulamıştır. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı verilerine göre; 2011 de 183, 2012’de 387, 2013’te 913, 2014’te 1370, 2015’te 5091, 2016’da 11.470 ve 2017’de ise 23.000 aşı reddi olgusunun saptandığını belirten konuşmacı, aşı reddi olgularında belirgin artış olduğunu ve aşılama oranının 2002-2017 yılları arasında %98’den %96’ya indiğini bildirmiştir. Türkiye’de aşı reddi üzerine çalışma sayısının az olduğunu bildiren Ceyhan, aşı kartı olanların değerlendirilmesinde; tam aşılı çocuk oranının 2008’de %80.5, 2013’te ise %74.1 olduğunu, toplam aşısız çocuk sayısının arttığını, kız çocuklarda, eğitim seviyesi düşük annelerin çocuklarında ve hane halkı gelir düzeyi orta olan ailelerin çocuklarında tam aşısızlık oranlarının yıllar içinde daha çok arttığını bildirmiştir. Bölgelere göre de aşı kararsızlığı oranlarında değişiklik olduğunu bildiren Ceyhan, en yüksek oranın İç Anadolu Bölgesinde, en düşük oranın ise Akdeniz Bölgesinde olduğunu ifade etmiştir. Konuşmacı, Sağlık Bakanlığı verilerine göre; aşı reddi nedenleri arasında aşı içeriğine güvenmeme, aşıya güvenmeme, dini nedenler, yan etkilerden çekinme, aşıların yurt dışı kökenli olması, aşıların zararlı içerikte olduğu inanışı ve basındaki olumsuz haberler gibi nedenlerin göze çarptığını vurgulamıştır. Aşıya karşı davranış değerlendirildiğinde; bu davranışın bir ucunda çok istekli olan ve aşıyı tamamen kabul eden grubun olduğunu, diğer uçta ise aşı reddi olan grup olduğunu bildiren Ceyhan, ortada olan aşı kararsızlığı yaşayan ve pasif kabullenme içindeki grubun gözardı edilmemesi gereken bir grup olduğunu bildirmiştir. DSÖ verilerine göre; Türkiye aşıya inanma konusunda orta sıralarda yer almakla birlikte, ülkemizde aşının güvenli olmadığını düşünenlerin oranının giderek artmakta olduğunu belirten konuşmacı, aşıya karşı davranışta özellikle kararsızlık yaşayan ve pasif kabullenme içindeki gruba yönelik bir program geliştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Türkiye’deaşıya güvenin azalmasında yatan nedenlerden birinin de medya olduğunu vurgulayan Ceyhan, internet kullanımının yaygınlaşması, bilimden uzaklaşma, medyanın olumsuz etkisi, sosyal medyada aşı karşıtlığının artışı ve komplo teorilerinin bu duruma yol açan önemli nedenler olduğunu vurgulamıştır. Türkiye’de aşı tarihçesine bakıldığında; 1942’de ülkemizde aşı üretiminin olduğunu belirten konuşmacı, aşının maliyeti yüksek algısının doğru olmadığını ve aşı uygulaması durdurulursa yılda 3.019.176 vaka ve 14.296 ölüm olacağının öngörüldüğünü bildirmiştir. Ülkemizde zorunlu aşı uygulamasının olmadığını bildiren Ceyhan, bu uygulamanın etkili olmadığını, aşı reddi olgularında doğru iletişim ve bireysel düzeyde açık, doğru ve yeni bilgiler verilmesinin önemli olduğunu belirtmiştir. Gruplar ve temsilcileri ile görüşülmesi, medya eğitimi, sağlık çalışanlarının eğitimi ve sosyal medyanın kullanılması gibi yaklaşımların önemini vurgulayan Ceyhan, toplumsal sorumluluk bilincinin oluşturulması, devlet önerilerinin güçlendirilmesi, halkla konuşurken bireyselleştirmenin yapılmaması, güncel ve doğru bilginin verilmesi ve ulusal bir programın geliştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ceyhan, ulusal programda kullanılacak bilginin güncel, açık, anlaşılabilir ve sürekli olması, hedefin belirlenmesi ve bu bilginin medya, okullar ve derneklere ulaştırılmasının planlanması gerektiğini bildirmiştir. Konuşmasının sonunda Ceyhan, aşı kararsızlığının ülkemizde son yıllarda artmakta olduğunu, sağlık personelinin eğitimi ve özellikle aşıyı yaptıran ancak faydasına inanmayanlar ile görüşülmesi gerektiğini belirtmiş ve ülkemizde bu konuda ulusal bir program geliştirilmesi ihtiyacını vurgulamıştır.
Çalıştayın birinci panelinin üçüncü konuşmacısı Hindistan’dan IPA İdari Direktörü Naveen Thacker dünyada aşı kararsızlığı ile ilgili bir konuşma yapmıştır. Dünyada 19.4 milyon çocuğun rutin aşılara ulaşamadığını ve 2014’ten beri aşı kararsızlığının artmakta olduğunu vurgulayan Thacker, 2017’de ülkelerin %87’sinde aşı kararsızlığının bildirildiğini ve sadece 7 ülkenin aşı kararsızlığı bildirmemiş olduğunu belirtmiştir. Konuşmacı, özellikle sosyal medyanın giderek yaygınlaştığını, yanlış bilgi paylaşımı ile aşılama kampanyalarının etkilendiğini ve aşı karşıtı hareketlerin aşının tarihi kadar eski olduğunu vurgulamıştır. DSÖ’nün aşı kararsızlığının küresel sağlığı tehdit eden 10 tehlikeden birisi olarak rapor ettiğini bildiren Thacker, bu sorunun birçok enfeksiyon hastalığının artmasına neden olduğunu belirtmiştir. Konuşmasının devamında aşı karşıtlığının önlenmesi için yapılması gerekenlerden bahseden konuşmacı, bireyler ile iletişim kurulması, ailelere bilgi verilmesi ve sağlık görevlerine eğitim verilmesinin önemini vurgulamıştır. Diğer yandan, aşıya güvenin sadece ailelere bilgi verme ve eğitimle sağlanamayacağını belirten Thacker, bilgi vermenin bireydeki inanışları ve davranışları değiştirmeyeceğini vurgulamış, insanların aşılanma kararlarının genel güven duygularına dayandığını ve aşı karşıtlığının önlenmesinde bireyler kadar sağlık görevlilerine ve devlete güvenin de önemli olduğunu ifade etmiştir. Öncelikle sağlık personellerinin aşıya güvenmesi gerektiğini belirten konuşmacı, bir çalışmanın verilerine göre son 5 yılda aşı yaptıranların 2/3’üne bir doktorun aşıyı önerdiğini bildirmiştir. İletişimin önemli bir araç olduğunu belirten konuşmacı, sağlık personellerinin davranış odaklı iletişim tekniklerini öğrenmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Konuşmasının devamında IPA’nın aşıya güven projesinden bahseden Thacker, bu projenin amacının pediatristlerin ailelerle konuşmalarının etkinliğini artırarak onların aşılama konusunda güçlendirilmesi ve aşıya güvenin sağlanması olduğunu ifade etmiştir. Konuşmacı, projenin çocuk doktorlarına aşı savunuculuk çabalarında destek olunması, çocuk hekimlerinin toplumda ve sosyal medyada etkili olmaları için eğitilmesi, olumsuz propagandaya karşı önlemlerin alınması ve gelişmiş iletişim tekniklerinin paylaşılması gibi hedeflerinin olduğunu bildirmiştir. Thacker, bu proje kapsamında; pediatri derneklerine mensup doktorlara eğitim verildiğini ve projenin davranışsal bilim, iletişim, aşının değerini sağlamak, sosyal medya ve ana akım medya olarak 5 eğitim modülü olduğunu anlatmıştır. Projede yer alan modüllerden bahseden Thacker, UNICEF’in dokuz küresel ortakla birlikte, bağışıklamada iletişim teknikleri ile ilgili olarak çalıştığını da bildirmiştir. Konuşmacı, Panama ve Hindistan’da yapılan pilot çalışmalar sonucunda; katılımcıların %93'ünün hastalarıyla aşı ile ilgili yaptığı konuşmalarda kendilerini yeterli gördüğünü, %80’inden fazlasının ise edindikleri becerilerinin günlük uygulamalarına yardımcı olacağına inandıklarını belirtmiştir. Konuşmasının sonunda Thacker, bu projenin gelecekte yaygınlaştırılması, sürdürülmesi ve iyileştirilmesinin hedeflendiğini bildirmiştir.
Çalıştayın “Olası Çözümler” Başlıklı ikinci panelinin ilk konuşmacısı Malezya’dan IPA Daimi Komisyon Üyesi Ismail Zulkifli “Olası Çözüm Stratejileri” başlıklı konuşmasının başında dünyada aşılamada büyük başarılar elde edildiğini vurgulamış ve aşıların yıllar içinde büyük bir hızla geliştiğini belirtmiştir. Konuşmacı, ailelerin aşı kararsızlığında yanlış inanışların, mitlerin, iletişim sorunlarının, komplo teorilerinin ve aşı karşıtı hareketlerin önemli olduğunu vurgulamıştır. Aşılamada aşıların hepsini kabul eden ve hiç birini kabul etmeyenler olarak iki ucun bulunduğunu, bu iki uç arasında ise bazı aşıları kabul edenler, diğerlerini kabul etmeyenler ve aşı takvimini geciktirenler olarak sayıca fazla ve önemli bir grubun bulunduğunu bildiren konuşmacı, güven, kolaylık ve memnuniyetin aşı kararsızlığını önlemede etkili olduğunu vurgulamıştır. Konuşmacı, aşı kararsızlığı olgularında bildirilen en sık nedenlerin yan etkilerden korkmak, aşının güvenliği ile ilgili endişe taşımak, hastalığa yakalanma riskinin düşük olduğunu düşünmek, hastalığın hafif olduğunu düşünmek, enjeksiyondan korkmak, aşının etkin olmadığını düşünmek ve sağlık sistemine güvenmemek gibi nedenler olduğunu belirtmiştir. Malezya’da 2013-2016 yılları arasında aşı kararsızlığı olgularında hızlı bir artış olduğunu bildiren Zulkifli, 2017 yılında bu olguların sayısında az miktarda düşüş olduğunu ve 2018’de 1365 aşı reddi olgusunun gözlendiğini bildirmiştir. Bu ülkede aşı kararsızlığının altında yatan en sık nedenlerin; yanlış inanışlar, dini nedenler, internet, aşı içerikleri, aşı yan etkileri ve alternatif tıp uygulamaları olarak gözlendiğini bildiren konuşmacı, bir çalışmada özellikle KKK aşısı ile ilgili kaygının bildirildiğini ve Malezya’da aşı kararsızlığı arttıkça kızamık hastalığının görülme sıklığının da arttığını belirtmiştir. Aşı savunuculuğunda, bilimsel bilgi, ahlaki inanışlar ve pratik uygulamaların önemli olduğunu vurgulayan Zulkifli, sağlık personellerinin görevinin bilgi vermek, güven kazandırmak, proaktif olmak, bilgileri güncellemek, önemsediğini göstermek, tartışmada iletişim becerileri kullanmak ve aşı kararsızlığını aşı reddinden ayırmak olduğunu ifade etmiştir. Sağlık görevlilerinin klinikte ya da klinik dışında internet aracılığıyla bilgilendirme yapmasının önemini vurgulayan konuşmacı, sosyal medya yanısıra geleneksel medyanın da kullanılması gerektiğini belirtmiştir. Dünyada internet kullanımının giderek yaygınlaştığını ve geleneksel medya yerine sosyal medyanın tercih edildiğini vurgulayan Zulkifli, aşı karşıtı hareketlerin daha çok sosyal medyada yer aldığının altını çizmiştir. Malezya’da internet kullanımının yaygın olduğunu söyleyen konuşmacı, aşı savunuculuğu konusunda bu ülkede devlet, endüstri ve profesyoneller arasında işbirliği olduğunu belirtmiştir. Malezya’da bağışıklamanın güçlendirilmesi ve aşı kararsızlığının önlenmesi için DSÖ desteği ile bir eğitim programı oluşturulduğunu bildiren Zulkifli, hedef grubun ebeveynler, sağlık personelleri, yaşlılar, seyahat edenler ve hacılar olduğunu belirtmiştir. Bu programda web siteleri, videolar, broşürler ve sosyal medya çalışmaları gibi aktiviteler ile eğitimler yapıldığını bildiren Zulkifli, konuşmasının sonunda sağlık personeli için de aşılama ve aşı kararsızlığı ile ilgili eğitim programları yapıldığını belirtmiş ve Malezya da 2016’dan sonra aşı kararsızlığının azalmaya başladığını vurgulamıştır.
Çalıştayın ikinci panelinin ikinci konuşmacısı Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr Elif Özmert “Türkiye’de Pediatrist Tecrübesi: TMPD Anketi” başlıklı konuşmasında çocuk hekimlerinin aşı kararsızlığı ile ilgili deneyimlerinin değerlendirildiği ve TMPD tarafından yapılan bir çalışmadan bahsetmiştir. DSÖ’nün vurguladığı küresel sağlığın 10 tehdidi arasında aşı kararsızlığının da olduğunu belirten Özmert, tüm dünya genelinde aşıyı güvenilir bulan insanların oranının %79 olduğunu, buna karşın %11’inin ise bu konuda kararsız olduğunu belirtmiştir. Konuşmacı ülkelerin sadece %7’sinde hiç aşı kararsızlığı bildirilmediğini vurgulamıştır. Konuşmasının ilerleyen bölümünde çocuk hekimlerinin aşı reddi ile ilgili deneyimlerinin araştırıldığı TMPD çalışmasından bahseden Özmert, çocuk hekimlerinin aile hekimlerinin yanısıra aşı kabulünde önemli rol oynadığını, yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası kuruluşlar aracılığıyla devletler, hükümetler ve diğer paydaşlar ile birlikte çalıştığını vurgulamıştır. Çalışmanın amacının çocuk hekimlerinin aşı reddi/erteleme ile ilgili deneyimlerinin değerlendirilmesi olduğunu, bu amaçla 2146 TMPD üyesine 3 farklı zamanda anketlerin gönderildiğini ve sadece aşı öneren hekimlerin çalışmaya alındığını bildiren Özmert, 345 hekimin anketi yanıtladığını belirtmiştir. Çalışmaya katılanların median yaşının 40 yaş olduğunu, çoğunlukla 10-12 yıllık meslek tecrübesine sahip olduğunu ve %88.7’sinin sağlam çocuk izlemi yaptığını bildiren Özmert, katılımcıların %33.6’sının üniversite hastanelerinde %23.2’sinin ise eğitim-araştırma hastanelerinde çalıştığını belirtmiştir. Katılımcıların %59.5’inin aşının içeriği, %85.1’inin aşının yararı ve %66.4’ünün ise aşının yan etkileri ile ilgili bilgilendirme yaptığını rapor ettiğini belirten Özmert, ankete katılan hekimlerin son 1 yıl içinde %51’nin aşı ertelemesi oranının, %60’nın ise aşı reddi ile karşılaştığını oranının ise olduğunu vurgulamıştır. Konuşmacı, çalışmada; aşının gereksiz olduğuna inanmak, felsefe olarak aşıya karşı olmak, yan etkilerinden korkmak, otizm riskinden korkmak, birden fazla aşının rahatsızlık vereceğini düşünmek ve bebeğin yaşının küçük olduğunu düşünmek gibi etmenlerin aşı reddinde önemli olduğunun saptandığını belirtmiştir. Pediatristlere aşı reddi durumunda ne yaptıkları sorulduğunda; aşının gerekliliği ile ilgili aileye eğitim verilmesi, reddinin dosyaya kaydedilmesi, aileden imza alınması ve aileye hekimi olmayacağının söylenmesi gibi uygulamalar olduğunu belirten Özmert, katılımcıların %39.6’sının red sonrası bebeği izlemden çıkardığını çıkarma seçeneğini bildirdiğini vurgulamıştır. Aşı ile ilgili bilgileri katılımcıların %78’inin kongre ve sempozyum gibi etkinliklerden, %68.6’sının kitap ve makalelerden, %57.6’sının Sağlık Bakanlığından, %38.9’unun ise web sayfalarından aldığını konuşmacı bildirmiştir. Aşı reddinde bağlamsal etkiler, birey ve grup etkileri ve aşı ve aşılamaya ait etkilerin önemli olduğunu belirten Özmert, ABD’de aşı reddi yaşayan pediatrist oranının 2006’da %74.5, 2013’te ise %87 olduğunu, bu ülkede en sık nedenin ailenin aşının gereksiz olduğuna inanması olduğunu ifade etmiştir. Konuşmasının sonunda Özmert, pediatristlerin aşı kararsızlığını önlemede ve bu ailelere yaklaşımda önemli rolleri olduğunu ve bu sorunun çözümünde uygun iletişim ve aşı savunuculuğunun gerekli olduğunu bildirmiştir.
Çalıştayın ikinci panelinin ikinci konuşmacısı Azerbaycan Pediatri Derneğinden Dr Nasib Quliyev ülkesindeki aşılama durumundan bahsetmiştir. Azerbaycan’da aşıların uzun zamandır uygulandığını, Sovyetler Birliğinde aşı yapımı bozulunca hizmetlerde aksama olduğunu bildiren Quliyev, ülkesinde 1990’larda difteri, polio ve kızamık enfeksiyonlarının sıklıkla görüldüğünü ve bunun üzerine aşılama hizmetlerinin artırıldığını vurgulamıştır. 2016’dan itibaren 11 hastalığa karşı aşı yapıldığını, 2015’te kızamık ve kızamıkçık eliminasyonunun bildirildiğini belirten konuşmacı, 2018’de tek tek kızamık olgularının gözlendiğini bildirmiştir. Konuşmasının sonunda, Azerbaycan’da aşı yapılma oranının %95-96 olduğunu, 2019 Mayıs ayında 20-40 yaş arasına kızamık aşılaması yapıldığını anlatan Quliyev, 2013’ten itibaren çocukların mecburi muayene getirildiğini ve kanunda aşının mecburi olduğunu bildirmiştir.
Çalıştayın ikinci panelinin dördüncü konuşmacısı gazeteci Esra Öz aşı kararsızlığında medyanın rolü ile ilgili bir konuşma yapmıştır. Aşı kararsızlığının tarihçesinden bahseden Öz, aşı ile ilgili medyada asılsız haberlerin çıktığını, komplo teorilerinin artmaya başladığını vurgulamış ve ülkemizde son zamanlarda aşı karşıtı yazarların ortaya çıkmaya başladığını belirtmiştir. Öz, Türkiye’nin dünyada internette en fazla zaman geçiren 14. ülke olduğunu ve yetişkinlerin %98’inin cep telefonu kullandığını vurgulamıştır. Edward Bernays’in öğretisinden bahseden Öz, bu öğretide grup zihninin mekanizması ve dürtülerinin anlaşılması ile kitleleri onlar farkında olmadan kontrol etmenin ve düzene sokmanın mümkün olduğunun anlatıldığını belirtmiştir. Son zamanlarda internet ile ilgili olarak yaşanan çeşitli skandallar sonucunda; internet kullanan bireylerin demografik, psikografik ve coğrafik özelliklerinin incelendiğinin, internette insanları korkutarak veri elde edildiğinin ve verilerle oynanıp insanların ikna edildiğinin belirlendiğini ifade eden Öz, tüm dünyada en fazla aşı karşıtlığının Avrupa’da olduğunu ve sosyal medyanın bu durumda oldukça etkili bulunduğunu bildirmiştir. Televizyonda özelikle dizilere replikler eklenmesi, hikayeler üretilmesi ve doktorların çocuk ile ilgili konularda konuşması gibi etkinliklerin aşı karşıtlığını önlemek için medya alanında yapılması gerekenler ile ilgili örnekler olduğunu bildiren konuşmacı, aşı karşıtlarının medyada daha çok yer bulmasının aşı kararsızlığını artıran bir neden olduğunu vurgulamıştır. Konuşmasının sonunda sosyal medya şirketlerinin aşılarla ilgili yanlış bilgi veren sayfaları kaldırma gibi uygulamalarının var olduğunu bildiren Öz, ülkemizde sağlık okuryazarlığı konusunda çalışmalar yapılması, medyada uzman gazeteciliğin yaygınlaşması ve derneklerin herkese ulaşabilen görsel malzemeler üretmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Çalıştaydan sonra oturum başkanlığını Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinden Prof. Dr. Elif Özmert’in yaptığı Yuvarlak Masa Tartışması gerçekleştirilmiştir. Bu toplantıda uluslararası ve Türkiye’den katılımcıların aşı kararsızlığı ile ilgili deneyimleri, ülkelerdeki aşı kararsızlığı durumu ve bu sorunun önlenmesi için çözüm önerileri tartışılmıştır. Özmert, Yuvarlak Masa Tartışmasının başında konunun önemlini vurgulamış ve çalıştaya katılan katılımcıların bu sorun ile ilgili deneyimlerinin paylaşılmasının önemli olduğunu belirtmiştir. UNFPA’yı temsilen katılan Tamar Khomasuridze, aşı kararsızlığı ile ilgili olarak çözümlerin yararını etkileyeceğini ve her ülkenin çözümünün kendi içinde olduğunu belirtmiştir. Halkın bilgilendirilmesinde aşıların hastalıkların önlenmesindeki rolünün vurgulanması gerektiğini belirten katılımcı, aşı karşıtı grubun çok az olduğunu, önemli olanın aşı kararsızlığı yaşayan bireyler olduğunu belirtmiş ve müdahalelerin bu gruba yapılması gerektiğinin altını çizmiştir. Nevan Thacker aşı kararsızlığını önlemede finansal kaynakların öneminden bahsetmiş, hedefe yönelik programların oluşturulması gerektiğini belirtmiştir. İtalya’dan katılan katılımcı aşılamanın bu ülkede zorunlu olmadan ücretsiz olarak yapıldığını bildirmiş, zorunlu aşı uygulamasının gerekli olduğunu ifade etmiştir. Sadece sağlık personelinin çabasının yetmediğini vurgulayan katılımcı, aşı kararsızlığını önlemede iletişimin çok önemli olduğunu ve özellikle aşı ile ilgili yeterli bilgisi olmayan bireylere ulaşılması gerektiğini vurgulamıştır. Kosova’dan katılan Dr. Ramush Bejiqi, Kosova’da başarılı bir aşılama programı olduğunu ve aşılama hızının %95 olduğunu bildirmiştir. Gazi Üniversitesinden Prof. Dr. Mustafa İlhan aşı kararsızlığının halk sağlığı açısından önemli bir sorun olduğunu vurgulamış, ülkemizde sağlık okuryazarlığının yetersiz olduğunu ve aşı konusunda sağlık okuryazarlığı ile ilgili çalışmalar yapılması gerektiğini belirtmiştir. Sağlık Bakanlığı tarafından savunuculuk yapılması, derneklerden görüş alınması, ülkemizdeki hekimlerde aşı kararsızlığı sıklığının belirlenmesi, özellikle hemşire eğitim müfredatında aşılamanın anlatılmasının gerekli olduğunu vurgulayan İlhan, yüzyüze eğitim, medya araçlarında sloganların üretilmesi ve okul, kışla ve cami gibi toplu yerlerde eğitimler yapılması için devlet kuruluşları ile işbirliğini önermiştir. Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Anayasa Mahkemesinin aşılamanın zorunlu olmadığını belirttiği kararından sonra aşı kararsızlığının çocuk ihmali olarak değerlendirilmesinin şu anda mümkün görülmediğini bildirmiş, hukuki çözümün zor olduğunu vurgulamıştır. Gürcistan’dan Tamar Khomasuridze, davranışsal değişiklikler ve işbirliği yapılması gerektiğini belirtmiş, çocuk ve adolesanları temel alan olumsuz tutumları azaltıcı eğitimler verilmesinin önemini vurgulamıştır. Sosyal Pediatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Gülbin Gökçay aileler ile etkili bir iletişim kurulması gerektiğini ve ailelere aşı konusunda güvenilir bilgi kaynakları ile bilgilendirme yapılması gerektiğini bildirmiştir. Bu konuda sosyal bilimler ile işbirliği yapılmasının önemini vurgulayan Gökçay, aşı kararsızlığının en sık görülen nedenlerine yönelik kısa ve net açıklamalar yapılması gerektiğini belirtmiş ve özellikle temel eğitimde aşıların anlatılması gerektiğini vurgulamıştır. Prof. Dr. Kemal Baysal, hukuksal yönden mahkemelerin illiyet istediğini, hukuki çözümün şu anda mümkün görünmediğini, pediatristlerin aileler ile birebir konuşması gerektiğini ve medyanın bu soruna yaklaşımda önemli olduğunu belirtmiştir. Dr. Hatice Topal, hasta muayenesinde aşı ve anne sütü konusunda bilgilendirme için sürenin önemli olduğunu vurgulamış, aşıyı reddeden ailenin bebeğini doktorun yine de izlemesi gerektiği düşüncesinde olduğunu söylemiştir. Akdeniz Üniversitesinden Dr. Sevtap Velipaşaoğlu çocukların sağlık hakkının önemli olduğunu vurgulamış ve pediatristlerin çocuğun yaşam hakkını savunması gerektiğini ifade etmiştir. Gaziantep Üniversitesinden katılan Prof. Dr. Yavuz Coşkun medya ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda birlikte çalışması gerektiğini vurgulamıştır. Toplantının kapanışını yapan Prof. Dr. Enver Hasanoğlu tüm katılımcılara teşekkür etmiş, aşı kararsızlığının dünyada ve ülkemizde önemli bir sorun olduğunu belirtmiş, aşı savunuculuğunun güçlendirilmesi gerekliğini vurgulamış ve bu sorunun çözümünde medya ve Sağlık Bakanlığı ile işbirliğinin önemli olduğunu ifade etmiştir.